Kerkenes Ana Sayfa
<<
Önceki Sayfa
Sonraki Sayfa
>>
İçerik Sayfasına Dönüş
Ön Raporlar English Version 

KANITLARIN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİNE GENEL BAKIŞ
Geoffrey Summers

Şekil 1 Şekil 3 Şekil 4 Şekil 5 Şekil 6 Şekil 7
Şekil 8 Şekil 9 Şekil 10 Şekil 11 Şekil 12 Şekil 13
 



Şehrin Ömrünün Uzunluğuyla İlgili Arkeolojik Kanıtlar
1. Surlar

2000 yılında, uzunluğu 7 kilometreyi bulan surlar ile yedi şehir kapısının tamamen taştan inşa edilmiş olduğunu gösteren kesin kanıtlar elde edilmiştir (Şekil 3 ve 4). Surların tamamlanmış olduğu anlaşılmakla kalmamış, Kapadokya Kapısı'ndaki dış kulelerin ön yüzlerinin, uzak bir ocaktan getirilen tek bir sıra kesme kum taşı ile taçlandırıldığı görülmüştür (Şekil 5, orta sağ kısım).

2003 yılında aynı kapının iç odasında yapılan kısmî temizlik çalışmaları, yükseltilmiş ahşap bir döşeme içeren bir iç yapının varlığını gösteren kanıtlar sunmuştur. Ayrıca, Kapadokya Kapısı iç geçit yüzeyinin önemli ölçüde erozyona uğraması sonucu, buradaki kanalın kuzeybatı geçitidinin yan duvarının altını oyma tehlikesini ortaya çıkardığı ve bu bölümün önlem olarak kanal kenarı boyunca dizilen taşlarla yastıklandığı anlaşılmıştır (Şekil 6). Surların başka kısımlarında yapılan, gerektiğinde deneme kazıları ile kanıtlanabilecek dikkatli gözlemler, sistemin tamamının uzun bir kullanım süresi boyunca elden geçirilmesine ilişkin benzer kanıtlar sunduğunu göstermiştir.

Ne kadar etkileyici görünürse görünsün ve ne kadar sağlam inşa edilmiş olursa olsun, 7 km uzunluğunda surları savunmak elbette lojistik sorunlar ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda, sur içinde ve duvarın hemen arkasında kalınlığı değişmekle birlikte hiç bir yerde 5,00 metrenin altına düşmeyen geniş bir açık alan bırakıldığını hatırlamak yerinde olacaktır. Bu açıklık, savunma güçlerinin surlarda düşman saldırısının yoğunlaştığı bölüme kaydırılmasına dayalı askerî bir tasarımın parçasını olmalıdır. Eğer bu yorum doğruysa, bu "askerî yolun" yüzeyinin hiç bir zaman atlı ya da arabalı süvarilere uygun biçimde düzeltilmediğine işaret etmek yerinde olur. Fakat diğer yandan piyadeler bir noktadan diğerine kolayca aktarılabilirdi

Böylece inşa edilen surların yalnızca tamamlanmakla kalmayıp, kapılardaki kulelerin tek bir sıra kum taşı ile taçlandırıldığı ve yok edilişlerinden önce bir takım basit onarımlara maruz kaldıkları sonucuna ulaşılmıştır. Diğer yandan, surların uzun batı kanadı boyunca yalnızca bir tek kapı bulunmasına rağmen, özgün yedi kapılı sistemin ek girişlerle değiştirildiği yönünde hiç bir kanıt bulunmamaktadır.

2. "Saray Yapi Grubu" Stratigrafisi

Geçici olarak "Saray Yapı Grubu" adını verdiğimiz alanda, (eski raporlarda Yapı A olarak anılan) ölçek ve stil bakımından Kapadokya Kapısı'ndaki surları andıran ve taş bir istinat duvarına dayalı büyük kulelerden oluşan özgün savunma sisteminin, bir veya birden fazla büyük ölçekli tadilata maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Taş kaplı eğimli yüzey her iki taraftan delinerek, kuzeyde Saray Yapı Grubu'nun kuzey duvarı inşa edilmiş, güneyde ise bir dizi geniş teras (Yapı B) oluşturulmuştur. Yeni kazılan Saray Yapı Grubu Anıtsal Girişi'nin (Şekil 7) bu tabloya nasıl eklendiğini anlamak için ek kazılar gereklidir. Bugüne dek elde edilen kanıtlar, bu Anıtsal Girişin Yapı B'den daha eski fakat (daha önceki sezonlarda incelenen) "Kabul Salonu"ndan daha yeni olduğunu göstermektedir. Her durumda, en az iki, belki de üç anıtsal ölçekli yapım ve tadilat sürecinin varlığı anlaşılmaktadır. 2000 yılında yapılan kazılarda, Yapı A'nın batısında bulunan C ve D yapıları konusunda da benzer nitelikte kanıtlar elde edilmiştir. Burada da, bu iki yapının inşası ile şehri yok eden yangın arasında büyük ölçekli değişiklikler yapıldığı düşünülmektedir.

3. Dendrokronoloji

2002 yılında Anıtsal Girişte 197 yıllık büyüme halkasına sahip bir kiriş parçası bulunmuştur. 2003 yılında Prof. Kuniholm ve ekibi tarafından toplanan diğer örneklerin, girişin inşasının tarihlendirilmesi konusunda yardımcı olacağı umulmaktadır. Ön değerlendirmeler, ana kirişin kesiliş tarihinin 6. yüzyılın başında olabileceğini göstermektedir.

4. Şehir Planı

Kerkenes'de yürütülen jeofiziksel yüzey araştırması, Demir Çağı şehrinin tamamına ait detaylı bir planın hazırlanmasını sağlamıştır. Son üç yılda elektrik direnç yöntemiyle yürütülen çalışmalardan önemli sonuçlar elde edilmiştir. Bu görsel malzemenin doğruluğu, 2003 yaz sezonunun ilk kısmında şehrin merkezi bölümünde yürütülen ve yeri dikkatle seçilen kazı çalışmalarıyla (Şekil 8) kanıtlanmıştır. Açma TR06 ve TR07'de yapılan kazıların sonuçları, jeofiziksel görüntülerin yorumlanmasının, özellikle de (açık bir sundurma ve merkezi bir ocağı bulunduğu için) gerçek bir megaron olarak tanımlanan yapı konusundaki değerlendirmelerin ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir. Kazı yapılan alanda, en gösterişlisi mevcut taş kaplı bir yüzeyi keserek inşa edilen megaron , en az dört yapı dönemi bulunduğu saptanmıştır (Şekil 1).

Diğer yandan ne jeofiziksel görüntüler ne de kazı çalışmaları, yapıların ömürlerini doldurduktan sonra harap olmaya terk edilip edilmediğini ya da yangından önce yenilenip yenilenmediğini göstermektedir.

Bu durumda şehrin alçak kısımları için geçerli olmak üzere, yerleşimin başlangıcı ile şehrin yok edilişi arasında geçen zaman, büyük miktarda yapılaşma ve taş kaplı dış mekânlar üretilmesi için yeterli olmuşsa da, tüm ek, genişleme ve tadilatları kapsayan tek bir yapı dönemi izlenmektedir. Bu gözlem kısmen yeni yapıların inşası için her zaman eskileri yıkmaya gereksinim duymadan yeterli alan sunan kent mekânının fiziksel genişliğinin bir yansımasıdır; fakat aynı zamanda bu durum, - daha geniş kapsamlı bir kazı çalışması yapılmadan anlaşılabildiği kadarıyla - yapıların yıkılması ve yenilenmesine eskimelerinin neden olmadığını göstermektedir.

Şehrin Kuruluş Tarihi ile İlgili Kanıtlar
1. Yazıtlar ve Kabartma Heykeller

2001 yılında Saray Yapı Grubu'nda yürütülen kazılarda bulunan üzerine harf ya da harf-benzeri şekiller kazınmış seramik kaplar ile ilk kez 2002 yılında incelenen Kesme Taş Yapı'daki granit blokların iç yüzlerinde bulunan işaret dizileri, Kerkenes'de alfabetik yazıların varlığı ile ilgili ilk ipuçlarını sunmuştur. 2003 yılında bulunan, Saray Yapı Grubu'nda "Kabul Salonu"nun önündeki geniş avlunun Anıtsal Giriş'inde bir zamanlar yer alan bir ya da daha fazla sayıdaki kumtaşı anıta ait parçalar ise hiç beklenmedik bir sürpriz olmuştur. Bu anıtların bir ya da daha çoğunun üzerinde Eski Frig dilinde yazılar ile birlikte kanatlı aslanlar ve grifonlarla insan biçimli figürlerden oluşan küçük ölçekli kabartma heykeller yer almaktadır. Henüz tam olarak tarihlendirilmemiş olan (ne Neo-Hitit ne de Akamenid özellikleri gösteren) bu yazıt ve kabartma heykeller için stilistik gerekçeler göz önüne alınarak, M.Ö. 7. yüzyılın ortası ile 6. yüzyılın ortası arasından daha geniş bir dönem önermek doğru görünmemektedir. Yazıtların birinde bir ithaf yer almaktadır. Bir ya da daha fazla sayıda anıtın üzerinde bu Frig yazılarının varlığı, bu ithafın yapıldığı tarihte bir şekilde Med kontrolü altında olsun ya da olmasın, Pteria'nın Anadolu'ya özgü karakterine işaret etmektedir. İnşa ediliş tarihleri ne olursa olsun bu anıtların, şehrin yok edilişine kadar ayakta kalmış olması dikkat çekicidir.

Prof. Claude Brixhe tarafından yapılan ön incelemeler, yazıtın Frig karakterinde olduğunu onaylamaktadır.

2. Obje ve Seramikler

Gordion'un tahrip edilişinin yeni kanıtlarla 100 yıl kadar ileriye tarihlendirildiği bu dönem, Anadolu arkeolojisi açısından sorunlu bir alan teşkil etmektedir. Bir süredir Kerkenes'de ele geçen bazı seramik buluntular ile ok uçları repertuvarının Gordion'daki Küçük Höyük'te bulunanlarla (yok ediliş tarihi büyük olasılıkla Büyük Keyhüsrev'in M.Ö. 547 yılında buradan geçişine tarihlenen) yakın benzerlik gösterdiği bilinmektedir. Bunlara ek olarak Kerkenes'de, hiç biri güvenilir ana kaynaktan ele geçmiş olmamakla birlikte, bir kaç parça parlak siyah cilalı ve kabartma ya da kazıma bezekli seramik parçası bulunmuştur. (Mary Voigt ve Keith DeVries'den sözlü olarak öğrenildiği üzere) 7. yüzyılın sonundan hemen önceye tarihlendiği düşünülen Gordion'da Güney Kiler'de bunlarla yüzeysel de olsa benzerlik gösteren seramikler bulunduğu halde, Gordion'daki başka hiç bir tümülüste bu tür seramiğe rastlanmadığını belirtmek yerinde olacaktır.

Kerkenes'de bugün hala devam eden araştırma 1993 yılında başladığında, sitin esas döneminin 8. yüzyıl içinde kalacağı ve (bugün artık hatalı olduğu bilinmekle birlikte) o dönemde genel-geçer kabul gören kronolojik şemalara göre, kültürel malzemenin çoğunun - ve özellikle de seramik buluntuların - Kerkenes'den yalnızca 23 km uzaklıktaki Alişar'da ele geçen ve iyi tanınan yerel repertuvarla ve özellikle de Alişar IV adıyla bilinen dönemle benzerlik göstereceği düşünülmüştü. Alişar IV'ün tarihi konusunda bugünkü düşünceler, Gordion'daki dönemlerin yeniden değerlendirilmesi ve Göllü Dağ'da son yıllarda yürütülen çalışmaların sonuçları bağlamında değişmekle birlikte, buna ait tartışmalar bu raporun kapsamı dışında kalmaktadır.

Kerkenes'de yeni araştırmalar kapsamında ele geçen iki fibula (Schmidt'in 1928 yılında bulduklarına ek olarak) yine Gordion ile benzerlik göstermekte ve 6. yüzyıldan daha erken bir tarihi desteklemektedir. Kerkenes'in orta aşağı kısmında yürütülen kazılarda bir kaç adet üç ayaklı taş çanak bulunmuştur. Benzer çanaklara Gordion'daki Şehir Höyüğü ile şimdilik 7. yüzyılın sonuna tarihlenen J Tümülüsü ve Midas Şehri'nde de rastlanmıştır.


Kerkenes'de bugüne dek bezeme amaçlı kaplama karosu ya da kiremit bulunmamıştır. 2003 sezonunun başında megaron olarak tanımlanan yapının yarısının ya da Açma TR07'nin kazılması konusunda verilen karar kısmen, Gordion, Pazarlı ve diğer sitlerde bulunan örnekler nedeniyle iyi tanınan pişmiş toprak karo türleri eğer Kerkenes'de kullanıldıysa, bunlara büyük olasılıkla bu yapıda rastlanabileceği düşüncesine dayanıyordu. Artık güvenle Kerkenes'de bezeme amaçlı karoların kullanılmadığı iddia edilebilir. Bu gözlemin doğurduğu kesin kronolojik önermeler başka bir tartışmanın konusudur; çünkü, bu tür karoların Sardis ve Gordion'da kullanılan ilk örnekleri ile Frig Yaylalarında bulunan ve karo kaplı cepheler ile kiremit kaplı çatılar betimleyen kaya mezarlarının tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Yine bu bağlamda Pazarlı'daki sitin Kerkenes'den kuş uçuşu ile yalnızca 70 km uzaklıkta olduğu unutulmamalıdır.

Şehrin Kuruluş Tarihi Konusundaki Sonuç

Büyük ihtimalle Pteria olduğu düşünülen Kerkenes'deki şehrin kuruluşu ile 6. yüzyıl ortalarında yok edilişi arasında ne kadar zaman geçtiğini kesin olarak gösterebilecek kanıt bulunmamaktadır. Bu ara dönemde söylenebilecek tek şey, şehrin kuruluş tarihini Asur'un çöküşünden sonraya sıkıştırmak için iyi bir neden bulunmamakla birlikte, çok daha erken bir tarihe işaret eden bir kanıta da rastlanmamış olduğudur.

Şehrin Anadolu'ya Özgü; Nitelikleri

Kerkenes'de tanımlanan Anadolu'ya özgü niteliklerin kısa bir özetini sunmanın yararlı olabileceği düşünülmüştür.

1. Planlı Dag Üzeri Yerleşimleri

1993 yılında başlayan araştırma öncesinde Kerkenes'in de, Kapadokya'nın orta kısmında yer alan Göllü Dağ'daki çok yüksek ve özel yerleşimle benzerlikler göstereceği düşünülmüştür. Prof. Schirmer'in de Göllü Dağ araştırmalarına 1993 yılında başlamış olması mutlu bir tesadüftür. Bugün artık iki sit arasında, işlev ve tarihleri dahil, tek tek sayılması gereksiz pek çok önemli fark bulunduğunu biliyoruz. Burada vurgulanmak istenen Göllü Dağ'ın, sırtı izleyerek dağı çevreleyecek biçimde inşa edilmiş etkileyici büyüklükte taş surları ile sur içinde kalan alanın dik açılı bir karolaj oluşturacak şekilde tek elden planlanması açısından Kerkenes ile benzerlik gösterdiğidir. Anadolu'nun merkezini oluşturan yüksek düzlüklerde yer alan diğer kent merkezleri hakkında elimizde daha fazla bilgi olsaydı, belki de aralarında en büyüğü olmakla birlikte Kerkenes'in, henüz çok az bilinen geleneksel Anadolu Demir Çağı kent planlama ilkelerine uygun olduğu anlaşılabilirdi. Bu geleneğin Erken Bronz Çağı'ndaki öncülleri arasında Hattuşa ile Ortaköy (Šapinuwa) ve Kuşaklı (Sarrisa) başta olmak üzere diğer Hitit imparatorluk merkezleri ele alınabilir. Gerçekten de Hattuša'nın genel görünümü Kerkenes ile büyük benzerlik göstermektedir.

2. Savunma Sistemleri

Bir önceki bölümde de anlatıldığı gibi Göllü Dağ'da şehri çevreleyen surlar, kraterin sırtını izleyerek yerleştirilmeleri ve her sur kapısının çevresinin topografyasından en verimli biçimde yararlanmak üzere ayrı ayrı planlanmış olmaları da dahil bazı yönleriyle Kerkenes'dekilerle benzerlik göstermektedir. Fakat Kerkenes'deki taş surların yapım tekniği, hem büyüklük hem de granit taş kaplı eğimli yüzeylerin tasarımı bakımından (Şekil 10) benzersizdir. Diğer yandan taş kaplı eğimli yüzeyler için en etkileyici örnek devasa bir ölçeğe ulaşan Hattuša'nın Yukarı Şehri'nde bulunanlardır. Benzer nitelik gösteren fakat daha az bilinen başka bir taş kaplı eğimli yüzey örneği ise Boğazköy Südburg'daki Demir Çağı surlarıdır.

3. Suların İdaresi

Kerkenes'deki su kaynakları dikkatli bir biçimde idare edilmekteydi (Şekil 11). Yüksek güney sırtında bulunan tabanı taş kaplı Sülük Gölü ile şehrin merkezinde yer alan Büyük Göl'e ek olarak şehrin içinde ve dışında, genellikle gelişmiş bir yatak yanı depolama sistemine sahip, pek çok rezervuar dizisine rastlanmıştır. Bu rezervuarların çoğu, belki de tamamı, yağmurla beslenen yamaç akıntılarından çok yeraltı suyu sızıntılarını biriktirmek için tasarlanmıştır. Yapay havuzların yeraltı suyu sızıntısı ile beslendiğinin anlaşıldığı Bronz Çağı Hattuša'sında da, Hititlilerin su idaresinde benzer sistemlerden yararlandığı izlenmektedir.

4. Mimari

İki megaron ya da merkezi ocaklı birer büyük oda ile birer açık sundurmadan oluşan kırma çatılı iki yapının direnç yöntemi ile yüzey araştırması verilerinden elde edilen görüntüler üzerinde tanımlanması ve bu yorumun Haziran 2003'te kazılan açma TR06 sayesinde kanıtlanması, Kerkenes'de Batı Anadolu etkisi konusunda tartışılmaz bir kanıt oluşturmaktadır (Şekil 1).

Bu sonuç 2002 yılında Kabul Salonu'nun kırma çatılı olduğu konusunda elde edilen kanıtlar ile birlikte değerlendirilebilir. Fakat Saray Yapı Grubu içinde ya da şehrin aşağı kısmında yer alan tüm yapıların kırma çatılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Saray Yapı Grubu içinde yer alan Kesme Taş Yapı ve deneme açması TT19 ile şehir merkezinde yer alan deneme açması TT16'da toprak ve sazdan yapılmış üst örtülere dair kanıtlar elde edilmiştir. Fakat bu örneklerde bazı odaların üst katı ya da balkonu bulunması ve tüm yapının saz örtülü kırma bir çatı ile örtülmüş olması mümkündür. Şehrin kuzey ucunda 1996 yılında dikmeli bir salonu kısmen ortaya çıkaran deneme açması TT15'te de, toprak ve saz örtülü düz bir dam ile ilgili kanıtlar elde edilmiştir. Fakat Saray Yapı Grubu'nda elde edilen yeni kanıtlar, şehrin kuzey ucundaki dikmeli salonların belki de iki katlı olabileceğini düşündürmüş ve üst örtülerinin biçimi konusunda belirsizlik yaratmıştır. Kerkenes'deki dikmeli salonların İran varlığını yansıtıp yansıtmadığı konusu ise şimdilik kesin olarak bilinmediğinden cevapsız bırakılmalıdır.

Yapım teknikleri ile ilgili detayları bakımından, Saray Yapı Grubu'nun Anıtsal Girişi'nde kullanılan büyük kum taşı blokların bir bölümünün, belki de tamamının, ahşap kenetlerle birleştirildiği anlaşılmaktadır (Şekil 12). Orta Anadolu'da bu tür kenetlerin ilk olarak hangi tarihte kullanıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ne Gordion ve Boğazköy'de ne de Urartu eserlerinde bu tür kenetler bulunmamaktadır. Sardis'teki en erken kenet oyuğu örneklerine Alyattes'in Mezarının bazı taş bloklarında rastlanmış olmakla birlikte, bunların tamamen kurşunla doldurulduğu anlaşılmaktadır (Crawford Greenewalt'tan sözlü olarak öğrenildiği üzere).

Kerkenes'te bulunan kenetlerin büyüklüğü değişmekle birlikte, bir taşın aynı yüzünde iki oyuk bulunduğunda bile derinlik sabittir. Biçimleri güvercin kuyruğundan çok kırlangıç kuyruğu olarak bilinen tipi çağrıştırmakta, zaman zaman kenarları yuvarlak olabilmektedir. Genel olarak, daha geç tarihli kurşun kenet örneklerinde olduğu gibi, bu ahşap kenetlerin içine de demir çubuklar sabitlendiği kabul edilmekle birlikte, yanmış döküntülerin içinde ele geçirilen iyi korunmuş çok sayıdaki demir yapı elemanı arasında bu tür demir kenet parçalarına rastlanmamıştır. Kum taşı bloklardaki başka oyuklar, kullanılan diğer sabitleme yöntemlerinin küp biçimli ahşap takozlardan oluştuğuna işaret etse de, çarpma sonucu kırılan ve parçalanan kum taşı bloklardaki oyukların gerçek biçimini tespit etmek genel olarak güçtür.

5. Kapadokya Kapısı'nın İç Kısmında Yer Alan Kült Steli ile Basamaklı Sunak

Henüz kazısı tamamlanmayan bu beklenmedik keşif, Kerkenes'de Anadolu'ya özgü kültlerin varlığı konusunda açık bir kanıt sunmaktadır. Sunak, kapı iç geçidinin arka kısmında, iç kuzeydoğu kulesinin kuzeybatı duvarına bitişiktir. Basamakların, kazı çalışmasının 2003 yılında ulaştığı derinliğin daha altında devam ettiği izlenmektedir. Anıt, kaba yontu granit bloklardan kötü bir işçilikle inşa edilmiş bir dizi basamağın ardından, tebeşirimsi bir taştan yapılmış ve yangın ile yandaki kulenin çöküşü sonucu parçalanmış son basamağın üzerinde yükselen bir stelden oluşmaktadır. Stel, bu son basamak üzerindeki bir oyuğa sıkıca yerleştirilmiştir. Arka yüzde de benzer bir levha bulunduğu ve bunun kapının yok oluşu sırasında, stelin arka yüzü ile birlikte parçalandığı düşünülebilir.

6. Karabaş'taki extramural Tapınak

Şehrin kuzey ucunun 1 km kadar daha kuzeyinde yer alan ve bir tür kült yapısı olan Karabaş'taki büyük anıt konusundaki tartışmaları yeniden ele almadan (Şekil 13), Hattuša'nın da Yazılıkaya'da yer alan bir surdışı kült alanı ve tapınağı olduğunu ve Frigya'nın çeşitli bölgelerinde farklı nitelik gösteren çok sayıda açık hava kutsal alanı bulunduğunu hatırlatmak yerinde olur. Diğer yandan, Karabaş'ın planının Anadolu'da bir benzeri bulunmazken, yapı köşelerinde yer alan payandaların, ölçek açısından olmasa da kavramsal olarak Urartu ve İran'daki küçük anıtlarla benzerlik göstermektedir.

7. Mezar Tümülüsleri


Orta Anadolu'da, tarihleri Demir Çağı'ndan Helenistik ve Roma dönemlerine uzanan, çok sayıda ve farklı biçimlerde mezar tümülüsleri bulunmaktadır. Fakat Kerkenes'in özellikle batı sırtlarında, bir kısmı kesinlikle ölünün yakılması için düzenlenmiş, çok sayıda tümülüsün yoğunlaştığı bir alan bulunmaktadır (Şekil 13). Bu tümülüslerin tamamı değilse de çoğunun şehirle ilişkili olduğu rahatlıkla düşünülebilirse de, bu durum şehrin tüm sakinlerinin bu biçimde gömüldüğü anlamına gelmez. Bilindiği gibi, tümülüsler Demir Çağı Frigyası'nın Gordion Ankara bölgesine özgü bir niteliktir.

 
 
Kerkenes Ana Sayfa
<<
Önceki Sayfa
Sonraki Sayfa
>>
İçerik Sayfasına Dönüş
Ön Raporlar English Version